Bu Blogda Ara

11 Şubat 2016 Perşembe

CAUSATIVES

CAUSATIVES (ETTİRGEN FİİLLER)

Ettirgen fiilleri birine bir eylemi yaptırdığımızı söylerken kullanıyoruz. Bunu yaparken de have, make, get ve let fiillerini kullanıyoruz. 

HAVE(Birine birşey yapmak için sorumluluk vermek)

Subject(özne)+have+object(nesne)+V1(başında to olmadan)

John had his hair cut.(John saçını kestirdi.)

I had my father buy a car.(babama araba aldırdım.)

Jane had her mum cook dinner.(Jane annesine akşam yemeği pişirtti.)

They had their father buy a new house.(Onlar babalarına yeni bir ev aldırdı.)

I’ll have my mum bake a cake.(Anneme pasta yaptırıcam.)

We always have our father buy chocolate on Fridays.(Biz daima Cumaları babamıza çikolata aldırırız.)

MAKE(Birini birşeyi zorla yaptırmak.)

Subject+make+object+V1(başında “to” olmadan)

She made her boyfriend buy her a ring.(O erkek arkadaşına yüzük aldırdı.)

My boss makes me work more on Fridays.(Patronum Cumaları beni daha çok çalıştırıyor.)

My mother made me sleep early.(annem beni erken yatırdı.)

My doctor made me stop smoking.(Doktorum bana sigarayı bıraktırdı.)

My friend’s jokes made me laugh.(Arkadaşımın şakaları beni güldürdü.)

GET(Birini birşey yapmaya ikna etmek, cesaretlendirmek  veya kandırarak yaptırmak.)

Subject+get+object+V1(başında “to” ile)

She got me to love her.(O bana kendini sevdirdi.)

My father gets me to do my homework all the time.(Babam bana hep ev ödevlerimi yaptırır.)

He will get me to carry his bags.(O bana çantalarını taşıtacak.)

Rachel got his father to buy her a car. (Rachel babasına araba aldırdı.)

LET(Birinin birşey yapmasına izin vermek)

Subject+let+object+V1(başında “to” olmadan)

I’ll let him go.(Onun gitmesine izin vericem)

She lets me stay with her.(O onunla kalmama izin verir.)

I let my son eat ice-cream yesterday.(Dün oğlumun dondurma yemesine izin verdim.)

My parents let me go out last night.(Ebeveynlerim dün akşam dışarı çıkmama izin verdi.)

Our teacher doesn’t let me speak in the classroom.(Öğretmenimiz sınıfta konuşmama izin vermiyor.)

Diğer ettirgen fiiller aşağıdaki gibidir;

Allow(izin vermek), help(yardım etmek), enable(olanak vermek), keep(saklamak, tutmak), hold(tutmak, elinde tutmak,zaptetmek), force(zorlamak), require(gerekmek, gerektirmek, ihtiyacı olmak), persuade(ikna etmek).

26 Ocak 2016 Salı

BECAUSE OF

BECAUSE OF

Yüzünden anlamındadır. Because of+isim olarak kullanılır. Örneğin;

We all got soaked because of the rain.(Yağmur yüzünden hepimiz sırılsıklam olduk.)

He failed the test because of his carelessness.(Dikkatsizliği yüzünden sınavda kaldı.)

We postponed playing football because of bad weather conditions.(Kötü hava şartlarından dolayı futbol oynamayı erteledik.)


SUCH THAT

SUCH THAT

Such+sıfat+isim+that olarak kullanılır. Örneğin;

She is such a crazy woman that everybody is afraid of her.(Öyle çılgın bir kadın ki herkes ondan korkar.)

He is such an annoying boy that he doesn’t have any friends.(Öyle sinir bozucu bir çocuk ki hiç arkadaşı yok.)

They are such intelligent people that nobody can understand them.(Öyle zeki insanlar ki kimse onları anlayamıyor.)

My uncle is such a hardworking man that he doesn’t even sleep.(Amcam öyle çalışkan ki uyumuyor bile.)

SO THAT

SO THAT

Öyle.....ki anlamında kullanılır. Bir sıfat veya zarfla birlikte kullanılır.

His mother is so fat that she can’t even walk.(Onun annesi o kadar şişman ki yürüyemiyor bile.)

He is so lazy that he doesn’t have a shower.(Öyle tembel ki duş almıyor.)

They are so sad that they cry everyday.(Öyle üzgünler ki her gün ağlıyorlar.)

We are so happy that we can fly.(Öyle mutluyuz ki uçabiliriz.)

He is so smart that he can build a computer by himself.(O kadar akıllı ki kendi başına bilgisayar yapabilir.)

IN CASE

IN CASE

İhtimale karşı, olasılığına karşı anlamına gelir. Örnekler;

I am wearing my coat in case it snows.(Yağmur yağma olasılığına karşı montumu giyiyorum.)

I lit the candles in case electricity would be cut off.(Elektrik kesilmesi olasılığına karşı mumları yaktım.)

I’ll take a taxi in case I’m late for school.(Okula geç kalma olasılığına karşı taksi tutacağım.)

Ayrıca in case of+isim olarakta kullanabiliriz;

In case of emergency, call 911.(Acil durumda 911’i ara.)

In case cümlenin sonuna da gelebilir. Burada in case her ihtimale karşı anlamına gelir;

I’ll save some money in case.(Her ihtimale karşı para biriktiricem.)

I’ve already studied for the test, but I’ll study more in case.(Sınav için zaten çalıştım ama her ihtimale karşı daha çalışacağım.)

19 Ocak 2016 Salı

HAD BETTER

HAD BETTER

“Had better” dan sonra “to” olmadan fiilin mastar halini kullanırız. Öğüt vermek  amaçlı kullanılır. Yapsan iyi olur anlamındadır. “had” ne kadar geçmiş gibi  görünsede, “had better” şimdiki zaman ve gelecek zaman için öğüt vermek için  kullanılır. Örneğin;

We’d better start running, because we’ll be late for school.(Koşmaya başlasak iyi olur çünkü okula geç kalıcaz.)

I’d better stop smoking. I cough a lot.(Sigara içmeyi bıraksam iyi olur.Çok öksürüyorum.)

I’d better study. I have a test tomorrow.(Çalışsam iyi olur. Yarın sınavım var.)

Olumsuz hali “had better not” dır. Bu da yapmasan iyi olur anlamındadır. Örneğin;

You’d better not smoke.(Sigara içmesen iyi olur.)

We’d better not talk about her.(Onun hakkında konuşmasak iyi olur.)

WOULD RATHER

WOULD RATHER

Tercih etmek, yeğ tutmak anlamındadır. Örneğin;

A) Would you like a bottle of beer?(Bir şişe bira istermisiniz?)
B) I’d(would) rather have a glass of wine.(Bir bardak şarap içmeyi tercih ederim.)

Eğer tek bir cümle halinde neyi neye tercih ettiğinizi söylerken de “would rather”dan  sonra fiilin mastar hali gelir ve yaptığınız içecek seçimi arasına than konulur;

I’d rather drink wine than beer.(Şarap içmeyi biraya tercih ederim.)

NOT: “Would rather” ın geçmiş hali yoktur. Onun yerine prefer(tercih etmek )fiilinin geçmiş halini kullanırız.

She preferred wine to beer.(O şarabı biraya tercih etti.)

We preferred swimming to playing tennis.(Biz yüzmeyi tenis oynamaya tercih ettik.)